bu gece uzun olacaktı. ziRa mesai bitmesine 10 dakika kala oldukça tatsız bir haber almıştım. biliyordumki bu gece bana en iyi gelecek şey kesinlikle gök yüzü olacaktı. zaten bu tatsız haber sebebi ile Gelibolu gözlemimi iptal etmek durumunda kalmıştım.
Ama penceremden bir kısım da olsa gökyüzü görebiliyordum. Hava da oldukça açık idi.
5 haziran'ı 6 hazirana bağlayan gece 11:30'dan başlayıp sabaha karşı 3:30'a kadar devam eden ve tamamen doğaçlama gelişen bir gözlem maceram başladı.
Pencerenin karşısına geçtim ve paint'i açtım. Siyaha boyadım. Akabinde gözümle görebildiğim yıldızları beyaz noktalar halinde işaretledim. Bunlar bir takım yıldızının yıldızları olabileceği gibi olmayabilirdi de. Tuğrul bana online eşlik ediyordu. Hocam dedim hadi bakalım ne bunlar bulalım???
Nutella'yı (Stellarium) açtık. Bu pencerem kuzeye bakıyordu. Kuzey tarafındaki takım yıldızlarını incelemeye başladık. Allem ettik kallem ettik. Yıldızları çizgilerle birleştirdik. Evet bunlardan bir kısmı Kraliçe Takım Yıldızı'nı oluşturuyordu. Diğer taraftaki ise hala emin olamamaklar beraber (en parlak olan yıldızın yerini doğru olmaması sebebi ile emin olamadık) Kral Takım Yıldızı'nın oluşturuyordu. İçim bir tuhaf olmuştu.
Bu arada tabi Jüpiter'in doğmasını bekliyordum. Jüpiter doğuya bakan penceremden doğacaktı. Bir o pencereye bakmaya gittim. Hava nasıl diye. Süper çok açıktı. Başımı sol tarafa çevirdiğimde batmak üzere olan bakır renkli Ay'ı gördüm. Sol tarafında ise gözümle görebildiğim yıldızları aklıma not ettim. Laptop başına gelip yine benzer şekilde çizdim. Çizgileri birleştirdik yine. Ve evet evet bu kesinlikle Akrep Takım Yıldızı idi. Akrep Takım Yıldızı'nın en parlak yıldızı olan Antares ise bütün kızgınlığı ile (kırmızı bir yıldızdır bu) orada idi. Teleskobumun aligment ayarı için ilk bulduğu yıldız hep Antares idi. Ve ben bu aligment işlemini hala beceremediğim için Antares'i az saygı ile anmamışımdır. Ama şimdi onun tanışmıştım. Ve sanırım o şu ana kadar gördüğüm en güzel yıldız. Güneş'ten sonra... :p
Şimdi içime daha da tuhaf mutluluklar dolmaya başlamıştı. Gökyüzünü ciddi anlamda tanımaya başlamıştım. Tuğrul, Nurcan abla hadi git tekrar bak, Akrep'in solunda bi çaydanlık bul gel dedi. Koşa koşa içeri gittim. Çaydanlığa benzemese de bi takım yıldızlar buldum geldim. Evet bu da Yay Takım Yıldızı idi. Meğersem bi penceremin dışından ne kadar da büyük bir alanı görebiliyormuşum. Acaba gökyüzü düşündüğüm kadar küçük değil miydi??? :)
Bu arada Ay 15 derecede idi ve binanın arkasına saklanmıştı. Yay Takım Yıldızı Ay ile Jüpiter'in tam ortasında kalıyordu. Ay'ın da Yay'ın da yerini bildiğime göre Jüpiter'in yerini bulmak kolay olacaktı. Aslında Jüpiter o gecenin en parlak yıldızı olacağı için bulmak zor olmayacaktı ama henüz benim görüş alanıma girmemişti. Tahminimce önümüzde bulunan binanın sol tepesinden 16 dereceye erişince görebiliyor olmam gerekecekti.
Beklemeye devam ettim. Uyku falan hak getire :) Tekrar doğu yönüne gittim. İnanamıyordum. Gerçekten de tahmin ettiğim yerde tabak gibi bembeyazzzzzz bir şey parlıyordu. Dizlerimin bağı çözüldü gerçekten. Tuğrul'dan izin istedim ve teleskobumun başına geçtim. Ama o kadar heyecanlı idimki anlatamam. Galileo'nun 400 yıl önce ilk gözlemlediği gezegene bakacaktım az sonra. Ve uygularını da görecektim.
Telekobun aligment işlemini yapmadan manuel odaklandım. 9,7mm lik merceği okulere yerleştirdim. Ve işte orada idi. Kahve çekirdeği havasını veren çizgileri ve 3 uydusu. Aslında Jüpiter'in 4 uydusu vardır. Ama dün gece Ganymede arkaya gizlenmişti. Callisto, Europa ve Io ise gözüküyordu. Satürn'ü ve Ay'ı ilk gözlemediğim anlarım geldi aklıma.
Sanki bir kez daha Uzaya gitmiş gelmiş idim. Teleskobu kapadım ve laptopın başına geldim. Tuğrul da o gece benim mutluluğuma ortak olmuş, hatta aynı duyguları uzaklarda da olsa benim gibi yaşadığını belirtmişti.
Ama penceremden bir kısım da olsa gökyüzü görebiliyordum. Hava da oldukça açık idi.
5 haziran'ı 6 hazirana bağlayan gece 11:30'dan başlayıp sabaha karşı 3:30'a kadar devam eden ve tamamen doğaçlama gelişen bir gözlem maceram başladı.
Pencerenin karşısına geçtim ve paint'i açtım. Siyaha boyadım. Akabinde gözümle görebildiğim yıldızları beyaz noktalar halinde işaretledim. Bunlar bir takım yıldızının yıldızları olabileceği gibi olmayabilirdi de. Tuğrul bana online eşlik ediyordu. Hocam dedim hadi bakalım ne bunlar bulalım???
Nutella'yı (Stellarium) açtık. Bu pencerem kuzeye bakıyordu. Kuzey tarafındaki takım yıldızlarını incelemeye başladık. Allem ettik kallem ettik. Yıldızları çizgilerle birleştirdik. Evet bunlardan bir kısmı Kraliçe Takım Yıldızı'nı oluşturuyordu. Diğer taraftaki ise hala emin olamamaklar beraber (en parlak olan yıldızın yerini doğru olmaması sebebi ile emin olamadık) Kral Takım Yıldızı'nın oluşturuyordu. İçim bir tuhaf olmuştu.
Bu arada tabi Jüpiter'in doğmasını bekliyordum. Jüpiter doğuya bakan penceremden doğacaktı. Bir o pencereye bakmaya gittim. Hava nasıl diye. Süper çok açıktı. Başımı sol tarafa çevirdiğimde batmak üzere olan bakır renkli Ay'ı gördüm. Sol tarafında ise gözümle görebildiğim yıldızları aklıma not ettim. Laptop başına gelip yine benzer şekilde çizdim. Çizgileri birleştirdik yine. Ve evet evet bu kesinlikle Akrep Takım Yıldızı idi. Akrep Takım Yıldızı'nın en parlak yıldızı olan Antares ise bütün kızgınlığı ile (kırmızı bir yıldızdır bu) orada idi. Teleskobumun aligment ayarı için ilk bulduğu yıldız hep Antares idi. Ve ben bu aligment işlemini hala beceremediğim için Antares'i az saygı ile anmamışımdır. Ama şimdi onun tanışmıştım. Ve sanırım o şu ana kadar gördüğüm en güzel yıldız. Güneş'ten sonra... :p
Şimdi içime daha da tuhaf mutluluklar dolmaya başlamıştı. Gökyüzünü ciddi anlamda tanımaya başlamıştım. Tuğrul, Nurcan abla hadi git tekrar bak, Akrep'in solunda bi çaydanlık bul gel dedi. Koşa koşa içeri gittim. Çaydanlığa benzemese de bi takım yıldızlar buldum geldim. Evet bu da Yay Takım Yıldızı idi. Meğersem bi penceremin dışından ne kadar da büyük bir alanı görebiliyormuşum. Acaba gökyüzü düşündüğüm kadar küçük değil miydi??? :)
Bu arada Ay 15 derecede idi ve binanın arkasına saklanmıştı. Yay Takım Yıldızı Ay ile Jüpiter'in tam ortasında kalıyordu. Ay'ın da Yay'ın da yerini bildiğime göre Jüpiter'in yerini bulmak kolay olacaktı. Aslında Jüpiter o gecenin en parlak yıldızı olacağı için bulmak zor olmayacaktı ama henüz benim görüş alanıma girmemişti. Tahminimce önümüzde bulunan binanın sol tepesinden 16 dereceye erişince görebiliyor olmam gerekecekti.
Beklemeye devam ettim. Uyku falan hak getire :) Tekrar doğu yönüne gittim. İnanamıyordum. Gerçekten de tahmin ettiğim yerde tabak gibi bembeyazzzzzz bir şey parlıyordu. Dizlerimin bağı çözüldü gerçekten. Tuğrul'dan izin istedim ve teleskobumun başına geçtim. Ama o kadar heyecanlı idimki anlatamam. Galileo'nun 400 yıl önce ilk gözlemlediği gezegene bakacaktım az sonra. Ve uygularını da görecektim.
Telekobun aligment işlemini yapmadan manuel odaklandım. 9,7mm lik merceği okulere yerleştirdim. Ve işte orada idi. Kahve çekirdeği havasını veren çizgileri ve 3 uydusu. Aslında Jüpiter'in 4 uydusu vardır. Ama dün gece Ganymede arkaya gizlenmişti. Callisto, Europa ve Io ise gözüküyordu. Satürn'ü ve Ay'ı ilk gözlemediğim anlarım geldi aklıma.
Sanki bir kez daha Uzaya gitmiş gelmiş idim. Teleskobu kapadım ve laptopın başına geldim. Tuğrul da o gece benim mutluluğuma ortak olmuş, hatta aynı duyguları uzaklarda da olsa benim gibi yaşadığını belirtmişti.
Bu gece öğrendiğim çooook şey oldu. Ama amatör olarak astronomi ile ilgilenmek isteyenlere önereceğim şudurki... Kesinlikle bu işe Takım Yıldızları'nı tanımakla başlayın. Onlar en doğru adresler.
Gecenin ise en anlamlı sözü şu idi:
heRkes gider onlar kalırlar, tek dostumdur gökteki yıldızlar...
Gecenin ise en anlamlı sözü şu idi:
heRkes gider onlar kalırlar, tek dostumdur gökteki yıldızlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder