29.08.1939'da Bakırköy'de dünyaya geldi Faruk Örtügen. Orta okulu okuyamadı imkansızlıklardan. Almanya'ya işçi olarak gitti. Sağlık sorunları sebebi ile malulen emekli oldu. 1978 yılında 2 kız çocuğunu ve eşini Türkiye'ye gönderdi. Kendi 6 ay Türkiye'de 6 ay Almanya'da idi. Son yıllarda ise 6 ayda bir gidip gelmeye başlamıştı. Sağlık kontrollerini olur, ilaçlarını ve eskiden kendi kızlarına şimdilerde torunlarına bavullar dolusu çikolatalarını alır gelirdi. Ben kendimi bildim bileli olmadığı ameliyat kalmamıştı. Çuğunda yalnız idi. Kalp, safrakesesi, mide, pankreas... En son şeker hastası idi aynı zamanda... 32 yıldır havalimanından onu uğurlamaya karşılamaya gider gelirdik. Eve geldiğimizde bavul açma şenliklerimiz olurdu. 35 yaşına gelmiş olsam da pek keyifli olurdu o bavulların açılışı ve çikolataları paylaşımımız.
Bu seferki karşılama Dış Hatlar geliş yerine Kargo bölümünde oldu. Sadece eşim ve ben vardık. Tüm kargolar ilgili yerlere yerleştirildi. Sonra 2 tane tabut belirdi. Tabut siyah bir folyo ile çevrili idi. Saat sabaha karşı 4 civarı idi. Ağır adımlarla yanına gittim. Oysa her karşılamada bir gülümseme ile el sallardık havalimanında. O tabutun içinde babam vardı. Önce dondum kaldım, hareket edemedim. Sonra yanına yaklaştım. Sanki ayacıkları üşümüştü. Ayak ucundan başına kadar ellerimle okşadım tabutu.
Diyanet Vakfı'nın aracı ile caminin morguna getirdik. Caminin görevlisi kaçmış gitmiş. Diyanet vakfı görevlisi, Eşim ve 2 eniştem ile tabutu açtık. Beyaz kefeni içinde idi. Ben dahil hep beraber kavradık. Sıkıca sarıldım ona. Buz gibiydi ama üşümedim hiç. Hatta hiç bırakasım gelmedi. Ellerimle kızağı sürdüm ve morg dolabının kapısını kapadım.
Eve geldim. 1 saat sonra mezar yeri ve benzeri işlemleri halletmek için yola koyuldum. Cuma öğle namazına yetiştirdik. Caminin musalla taşına yerleştirmeden önce morgtan çıkarıp mezarlığa gideceği tabuta yerleştirdik.
O sıra kefeni açtım. Yüzünü öptüm kokladım, saçlarını okşadım. Ondan miras aldığım zeytin gözlerini öptüm, yanacıklarını sevdim. Toprakla üşümesin diye üzerini örttüm, su da verdim kurumuş dudaklarına. Kokusu hala burnumda.
Süpernova, enerjisi biten Büyük Yıldızların şiddetle patlamasıdır. Babacımın da artık enerjisi bitmişti.
Bu patlamalar, maddenin evrende bir noktadan başka noktalara taşınması işine yarar. Patlama sonucunda dağılan yıldız artıklarının, evrenin başka köşelerinde birikerek yeniden yıldızlar ya da yıldız sistemleri oluşturduğu varsayılmaktadır.
İşte bu varsayımdı 3 gündür beni ayakta, başı dik tutan. Babacım ölmedi... Sana yıldızlarımı gösteremedim babacım. Küçükken hep senden istediğim teleskoplarımı gösteremedim babacım. O yıldızlar karanlık yatağını aydınlatsın şimdi babacım. Huzur içinde uyu emi.... Seni çok seviyorum....
Ben okuyamadım, kızım sen oku dedin babacım. Okudum babacım. Büyüdüm babacım. Seni ellerimle gömecek kadar büyüdüm babacım. Daha da büyüyeceğim, sonra zamanı gelince ben de bir Süpernova geçirip yanına geleceğim babacım...
Beni ne zorluklarla büyüttün babacım. Umarım sana layık olabilmişimdir babacım. En son ne zaman sesini duyduğumu hatırlamıyorum babacım. Benim yerime erik ye demiştin onu hatırlıyorum, beni merak etme kızım demiştin onu hatırlıyorum babacım. 7 ay önce yine normal kontrollere gittin, tabutunla döndün babacım...
Mekanın cennet olsun babacım.
ATmTurk grubundan haberim oldu. Başınız sağolsun Nurcan hanım..
YanıtlaSilnurcan canım,başın sağolsun....Ufuk Akça - İzmir
YanıtlaSilCanim benim,ne kadar guzel anlatmissin,gozlerim doldu,cok buyuk acilardan biri Babayi kaybetmek,yeri rahat olsun.basiniz sagolsun canim benim.. seni cok seven arkadasin cigdem
YanıtlaSilBaşın sağolsun canım benim...
YanıtlaSilYıldız tozundan geldik, yıldız tozuna döneceğiz der gökbilimciler. Tekrar başın sağolsun.
YanıtlaSilSizin hiç babanız öldü mü?
YanıtlaSilBenim bir kere öldü
Kör oldum...
Cemal Süreya
Allah rahmet eylesin Nurcan hanım. Allah size de sabır versin...
YanıtlaSilAkın Kaldıroğlu
Sevgili Nurcan, bende yeni farkettim. Allah rahmet eylesin. Hiçlikten geldik, doğduk, olgunlaştık ama unutulmazsak ölmeyeceğiz.
YanıtlaSil